Victor HUGO

Victor HUGO (1802-1885) Büyük Fransız şairi ve yazarı Victor Hugo, Fransa tarihinin en çalkantılı günlerinden, 1802’de Besançon’da doğdu. Bir Fransız generali olan Josef Léopold Hugo’nun oğludur. Küçük Hugo, şiddetli geçimsizliğin hüküm sürdüğü bir ailede, sıkıntılar içinde büyüdü. Babası, cepheden cepheye koşturmaktan onun eğitimi ile meşgul olamadı. 

Hugo ailesi, sanki küçük bir Fransa idi. Çalkantılar, sürgünler, maddî sıkıntılar, bir türlü bitmek bilmedi. Hugo genellikle annesinden uzak kaldı ve babası ile yaşadı. İlkokula da İspanya’da başladı. Ancak, İspanyol aristokratlarının çocuklarının kabul edildiği bu okulda, sonradan soyluluk unvanı almış bir burjuva generalin oğlu olarak bulunması zor günler geçirmesine neden oldu. 

İspanyol okulunda geçen günler, daha sonra Hugo’nun aristokrasiye bir yandan hayranlık duyup bir yandan da nefret etmesi gibi gerilimli bir duyguya kapılmasındaliberal-demokratik ilkeleri seçmesinde büyük rol oynadı. 

Napolyon’un imparatorluktan düşmesi ile birlikte Hugo ailesi için zor günler başladı. Babası Paris’e döndü. Maddî sıkıntılar ve toplumsal çalkantılar içerisinde, eğitimini düzgün bir biçimde sürdüremedi. Hem tahsilini devam ettirmek hem de geçimini temin etmek için gece gündüz çalıştı. O da çoğu Fransız gençleri gibi, inançtan uzak bir hayat içinde yetişti. Manevî ve ruhî sıkıntıların tesiriyle kendisini edebiyata verdi. 

Daha on iki yaşındayken şiirleri yayınlanmaya başladı. Yirmi yaşında ilk eseri “Od’lar ve Çeşitli Şiirler” ile ismini duyurdu. Fransız Kralı XVIII. Lui, Hugo’ya bin franklık maaş bağladı. Bundan sonra bütün enerjisini edebî çalışmalara verdi. Sırası ile “Yeni Odlar”, “İzlanda Hanı”, “Balad’lar”, “Bir Toplumun Son Günü” gibi eserler verdi ve böylece Fransa’nın en büyük lirik şairi olduğunu ispatladı. Şiir kitapları fazla satmadığı için, o günlerin iyi gelir sağlayan “tiyatro” tü-rüne ağırlık verdi. Şiirde olduğu kadar düz yazıda da usta olduğunu ispatladı. 

Yazdığı “Sonbahar Yaprakları”, “Şafak Türküleri”, “Gönülden Sesler”, “Pırıltılar ve Gölgeler” isimli tiyatro eserleri sahneleniyor ve ona büyük maddi gelir sağlıyordu. Tiyatroda başarılı olması üzerine, roman yazmaya başladı. “Notre Dame’ın Kamburu” ve “Fakir Claude”, ona “Akademi Üyeliği” unvanını getirdi. Daha önce, Chals X tarafından Légion d’honneur nişanıyla taltif edilmiş olduğundan, devlet adamlığına heveslendi. Saraydan çıkmıyordu. Louis Philippe’in, kendisini “Yüce Meclis Üyeliği”ne ataması da ona yetmiyordu. 

Kralın akıl hocası olmaya çalıştı. 1830 siyasi olayları, aile anlaşmazlıkları ve sarayda beklediği yakınlığı bulamaması, Hugo’da büyük fikir değişikliklerine yol açtı. Ahlâkî bunalıma sürüklenen Fransız gençliğinin problemleriyle ilgilendi. İmparator ve kral mücadelesine sahne olan Fransa’da ezilen, baskı gören,sefalete terk edilen yığınların haklarını korudu ve eserlerinde adaleti savundu. 1852’de sürgüne gönderildi. “Sefiller” ve “Deniz İşçileri” isimli romanları ile yeni bir düşünce çığrını başlattı. Krallığa karşı cumhuriyeti müdafaa etti. “Cezalar”, “Dalıp Gitmeler”, “Gülen Adam” sürgün döneminin meyveleridir. 

1859’da affedildi ise de, kendi isteği ile sürgünde kaldı. “Sefiller”de anlatılan gerçekler yalnızca toplumsal yaşantı ve onunla ilişkili mekânlarla sınırlı değildir. Roman kahramanlarının önemli bir kısmı, Hugo’nun yaşam öyküsünde ya da Fransa tarihinde yaşamış kişilerden oluşur. Hatta “gururlu, isyankar ve devrimci Marius tipi”nin “yazarın kendi gençliğinin idealize edilmiş biçimi” olduğunu söyleyenler vardır. 

“Sefiller” dönemin haksız adalet sistemini ve politik hayatını teşhir etmesiyle de önemli bir belgedir. Cumhuriyetin ilânı üzerine Paris’e döndü (1870). Cumhuriyetçi direnişin sembolü olarak Paris milletvekili, daha sonra da senatör seçildi. Bu arada“L Evénement” gazetesini kurdu. 

1878’de felç geçirdi ve altı yıl boyunca hiçbir şey yazamadı; fakat yine de boş durmayarak yayınlamaya fırsat bulamadığı “Korkunç Yıl”, “Büyük Baba Olma Sanatı”, “Düşüncenin Dört Ana Kaynağı” gibi eserlerini yayınladı. “Hürriyet İçinde Tiyatro”, “Uğursuz Yıllar”, “Taş Yığını” isimli eserleri ile de meşhur olan Victor Hugo, 1885 yılında ölüm döşeğinde iken: “Tanrı’ya inanıyorum, ahirete inanıyorum; fakat hiçbir kilise papazını başımda istemiyorum. Beni seven bütün dünya insanlarının gönülden dualarını bekliyorum; bu benim için kâfidir” diyerek hayata gözlerini yumdu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zekeriya Öz

Mustafa Vehbi Koç

İlber Ortaylı